Nemide Moran ile Cumhuriyet'in ilk yıllarında Genelkurmay İstihbarat Dairesi Başkanlığı görevinde bulunmuş Vahit Moran'ın üç kızının en küçüğüdür. Baba, Genelkurmay'daki görevinin yanı sıra ilk büyük Türkçe-İngilizce sözlüğün de yazarıdır. Modern ve ilerici düşüncelere açık, kadının toplum içinde yer alması gerektiğine inanan bir ailedir Moran ailesi.
"Atladım İngiltere'ye. Haberleştiğim okulu buldum. Müdire hanım ‘Eyvah!' dedi. ‘Ne olacak şimdi.' Ben tamam dedim. Muhakkak kağıtlarda bir noksanlık oldu. Dön bakalım Yıldız İstanbul'a. Meğerse neymiş biliyor musunuz? Benim gibi genç ve yabancı bir kızı Londra yutarmış. 1951 yılıydı bu olayların olduğu zaman. Tam bir yıl orada fotoğrafçılık sanatının alfabesini öğrendim."
Bloomsbury Technical College'da ve Ealing Broadway Technical College'da fotoğraf eğitimi görür. Old Vic Tiyatrosu'nun tanınmış fotoğrafçısı John Vickers'in yanında fotoğrafçılığa başlar. Asistanlık döneminden sonra, ilk sergisini 1953 yılında Cambridge Trinity College'de açar ve sergilediği 25 fotoğrafın tümü satılır. Bunu 5 sergi daha izler. Fotoğrafları büyük ilgi görür.
Türkiye'de bulunduğu sürede de; Haldun Dormen, Haldun Taner, Muhsin Ertuğrul gibi tiyatro devlerinin fotoğraflarını çeker. 1963'te şair Özdemir Asaf ile olan evliliğinden 3 çocuğu dünyaya gelir. Bir yanda fotoğrafçılık alanında öncü bir isim Yıldız Moran, diğer tarafta özgün Türk şairi Özdemir Asaf.
Genç yaşta İngiltere'de sergi açan Moran'ın özellikle Anadolu'da çektiği fotoğraflarda sıcacık insan sevgisi görülür. Ortaya çıkardığı estetikse bugün uluslararası fotoğraf otoritelerinin hâlâ hayran olduğu bir konu. Zira Moran'ın fotoğrafı ele alma biçimi, günümüz modern fotoğrafçılığının da temelini atar nitelikte. O, 1950'ler ve 60'larda bugünün fotoğrafçılık algısını görmeyi başarır. Ses dergisine verdiği röportajın şu bölümü oldukça iyi bir tarif: "Fotoğraf makinesi o denli varlığınızın bir parçası olmalıdır ki; konu ile aranızda bir engel oluşturmasın. Şiirselliği olan her şey sanat fotoğrafının konusudur, fotoğraf aracılığıyla evrensel olan ve işlenen konunun kavramını içeren fotoğrafı çekmek tek amacımdı."
Yıldız Moran, stüdyoda çektiği portrelerinde kişinin özelliklerini ortaya çıkaran kontrast ışık kullanıp, manzara fotoğraflarında ise konusunu rahat anlatacak boşluklu kompozisyonları yeğlemiştir. Fotoğraflarını çekerken üç ayak kullanmaz, böylelikle hareket özgürlüğü kazanıp, fotoğrafını çektiği kişiyle arasına fotoğraf makinesinden başka bir şey sokmaz. Doğu ile Batı geleneğini uyum içinde başarıyla kullanıp, fotoğrafın evrensel bir dil olduğunun her fırsatta altını çizmiştir Moran. Anadolu'da fotoğraf çekerken asla oryantalizmin tuzağına düşmez. Söylemini hiçbir yere bakmadan oluşturduğu için, fotoğrafları zamansız ve özgündür.
Evliliğinden sonra fotoğrafçılığı bırakan Moran, bunun bir hobi olarak sürdürülemeyeceğini saygı gerektiren bir iş olduğunu söyler. 1981'de Özdemir Asaf'ı da kaybettikten sonra sözlük ve çeviri ile ilgilenir.
Kendisini 92'de İstanbul'da kaybettik. Türkiye'nin eğitim almış ilk fotoğrafçısı olarak tarihe geçmiştir. Bu yılın başında eserlerinin yer aldığı sergi İstanbul Modern tarafından sanatseverler ile buluşmuştur.